İnsan
olarak hepimizin çok çeşitli ve karmaşık yönleri vardır.Gün
içerisindeki duygu durumumuzu düşünecek olursak, sabit bir ruh
hali içerisinde olmadığımız görülecektir.
Duygularımızı
oluşturan ve değiştiren en önemli etken çevresel
faktörlerdir.Yani çevremizde olan biten olaylara biz de, duygusal
bazı tepkiler geliştiririz.Üzülür, sevinir, heyecanlanır,
endişelenir ve bazen de acırız.
Duygularımız
içerisinde en mühimi acımak hissidir.Çünkü acımak gülmek gibi
basit değildir.Acıdığımız olaya kafa yorar, düşünür ve
bazen de sorumluluk hisseder; vicdan azabı çekeriz.Acı duyduğumuz
olayın sorumlusu biz olmadığımız hâlde, yaşanan durumdan
rahatsız oluruz, ruhumuz daralır.
Peki
en çok hangi kişilere acır, hangi durumlarda rahatsız oluruz?
Çöp
toplayan bir çingeneye, ayakkabı boyayan bir çocuğa, bebeğiyle
dilenen bir kadına, eli-kolu olmayan bir sakata acırız.Çünkü
onlar acınacak haldedirler, yani bizden daha aşağı/kötü
durumdadırlar.Onlara acırız ancak asla kendimizi onların yerine
koymayız.Öyle ya,kim acınacak halde olmak ister ki!
Acıdığımız
kişiler arasında belki de en çok sakatlara acır, onlar için
üzülürüz.Öyle ya, kiminin ayakları yoktur, kiminin gizü kördür
kimi ise yerlerde sürünür.Hatta bazen korkar, uzaklaşırız
onlardan.Bakamayacağımız yaraları olanlara daha çok
acırız.Acırız ama hızla uzaklaşırız oradan.
Oysa
ki, sosyal çevremiz içerisinde zannettiğimizden çok daha fazla
sakat var.Bir çoğundan bizim haberimiz bile yok.Yaraları,
özürleri, sakatlıkları görünmeyen yerlerinde olanlar sakat
değildir bizim için.Bu nedenle onlara acıyamıyoruz bile.
Gözü
kör olana acıyoruz da, gönlü kör olana acımıyoruz.Ayağı
topal olana acıyoruz da; aklı topal, insafı topal olana
acımıyoruz.
Fiziksel
sakatlığı olanlara acıyıp, onları topluma kazandırmaya
çalışırken; ruhu sakat olanları sakat olarak görmüyoruz.Gerçekte
fiziksel sakatlığı olanlar toplum için hiçbir tehlike
oluşturmazken, aklı sakat, yüreği sakat olanların topluma
verdiği zararı göremiyoruz.
Her
zaman olduğu gibi yine kolay olanı seçiyoruz.Fiziksel sakatlara
acıyıp, iki kuruş para verdikten sonra bu histen mutlu bile
olabiliyoruz.Sakat dilenciye para verip vazifemizden kurtulduğumuzu,
sorumluluğumuzu başarıyla yerine getirdiğimizi düşünüyoruz.Ancak
en yakınımızdaki bir arkadaşımızın gönlündeki sakatlığı
gidermek için hiçbir şey yapmıyoruz.Kendi rûhi ve ahlâki
sakatlıklarımızın ise farkında bile değiliz.
İşte
bizim hâlimiz!
Artık
siz kime acıyacağınıza karar verin..
İrfan Nabi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder