Bu Blogda Ara

5 Temmuz 2012 Perşembe

E(K)MEK KAVGASI


E(K)MEK KAVGASI

 
Samsun'da dere yataklarına yapılan Toki'nin evinde kapıcılık yapan anne ve babanın çocukları vefat etti. Anlayacağınız yine yoksullar öldü, öldürüldü. Yine devlet öldürdü.

                Uludere'de öldürülen insanlarımızın kanları hâlâ kurumamışken, madenlerdeki, Tuzla tersanesindeki işçi ölümlerine bir çözüm bulunmamışken ve hatta bir çözüm aranmamışken bir başka fukaranın daha ailesi yıkıldı. Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar'a dere yatağına ev yapmanın mantığını soran gazetecilere cevaben Toki'nin yaptığı her evin ölçümlerinin standartlara göre yapıldığını, yani devletin suçunun olmadığını söyledi. Bakanın cevabından çıkaracağımız sonuç şu: Suçlu ya sel sularıdır ve yahut bodrumda oturan kapıcı...

                Devletin hiç bir suçu yok! Uludere'de de yoktu. Ortalama olarak günde iki işçi ölüyor Türkiye'de. İşçi ölümlerinde de hiç bir suçu yok devletin. İnsanlardan daha mühim işleri var, Çamlıca'ya dev bir cami dikmek gibi. İktidarlarının somut bir eseri olmalı değil mi? Özellikle Ortadoğu'ya nizam vermeye başladığımız, Osmanlı hülyaları gördüğümüz şu günlerde iktidarımızın simgesi olmalı: Sultanahmet gibi, Ayasofya gibi, Süleymaniye gibi...

                Şeyh Edebali'nin Osman Bey'e verdiği şu öğüt ecdadımızın devleti yönetme felsefesine işaret ediyor: "İnsanı yaşat ki devlet yaşasın." Cumhuriyetin felsefesi ise "paralı insanı yaşat ki devlet yaşasın." Bunun için hiçbir patronun, komutanın, milletvekilinin oğlu şehit olmuyor. Maden ocaklarında ölenler de, selde boğulanlar da gariban halkın evlatları.

                Osmanlı mirası bir siyaset yaptığını düşünen hükümet ne yazık ki Osmanlı'nın kuruluş devrini değil, ihtişamlı sarayların içinde firavun gibi yaşanılan Lale Devri'ni örnek alıyor. Küresel güç olma hevesi gözlerini kör ediyor, kendi topraklarımızda işlenen cürümleri göremiyor.

                Mazlumların iktidarı olarak gelip devletleşmeye başlayan Ak Parti'yi uyarma vazifesi muhafazakar medyaya düşüyor. Ancak ne İslamcı ne de muhafazakar köşe yazarları hükümeti eleştirmekten aciz. Her birinin kendine has bir gündemi var. Lanet olsun hepinizin gündemine. Ulan insan ölüyor, insan. Yıllardır tartışa tartışa bitiremediğiniz konular ölen çocuklardan daha mı değerli! Kaleminizden akan her mürekkep damlasının hesabını vereceğinizi unutmayın. Dindar olmadığını itiraf eden Ahmet Altan kadar da mı vicdanınız yok. 

                Yoksulların, yoksunların haklarını savunduğunuzda komünist etiketi yemekten mi korkuyorsunuz? Bırakın kim ne derse desin. Patronlarınız gazeteden kovsun. Daha az okusun sizi, ısmarlama yazı bekleyenler. Yeter ki onurlu olun, şerefli olun, vicdanlı olun. Unutmayın: Mazlumların, yoksulların duası size her iki taraf için de yeter...

                Öfkeliyiz! Devlete, iktidara, iktidarlara, medya patronlarına... Velhasıl vicdanı olmayan herkese. 

Mehmet Samet Sönmez


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder