E(K)MEK
KAVGASI
Samsun'da
dere yataklarına yapılan Toki'nin evinde kapıcılık yapan anne ve babanın
çocukları vefat etti. Anlayacağınız yine yoksullar öldü, öldürüldü. Yine devlet
öldürdü.
Uludere'de öldürülen
insanlarımızın kanları hâlâ kurumamışken, madenlerdeki, Tuzla tersanesindeki
işçi ölümlerine bir çözüm bulunmamışken ve hatta bir çözüm aranmamışken bir
başka fukaranın daha ailesi yıkıldı. Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan
Bayraktar'a dere yatağına ev yapmanın mantığını soran gazetecilere cevaben
Toki'nin yaptığı her evin ölçümlerinin standartlara göre yapıldığını, yani
devletin suçunun olmadığını söyledi. Bakanın cevabından çıkaracağımız sonuç şu:
Suçlu ya sel sularıdır ve yahut bodrumda oturan kapıcı...
Devletin hiç bir suçu yok!
Uludere'de de yoktu. Ortalama olarak günde iki işçi ölüyor Türkiye'de. İşçi
ölümlerinde de hiç bir suçu yok devletin. İnsanlardan daha mühim işleri var,
Çamlıca'ya dev bir cami dikmek gibi. İktidarlarının somut bir eseri olmalı
değil mi? Özellikle Ortadoğu'ya nizam vermeye başladığımız, Osmanlı hülyaları
gördüğümüz şu günlerde iktidarımızın simgesi olmalı: Sultanahmet gibi, Ayasofya
gibi, Süleymaniye gibi...
Şeyh Edebali'nin Osman Bey'e
verdiği şu öğüt ecdadımızın devleti yönetme felsefesine işaret ediyor: "İnsanı
yaşat ki devlet yaşasın." Cumhuriyetin felsefesi ise "paralı
insanı yaşat ki devlet yaşasın." Bunun için hiçbir patronun,
komutanın, milletvekilinin oğlu şehit olmuyor. Maden ocaklarında ölenler de,
selde boğulanlar da gariban halkın evlatları.
Osmanlı mirası bir siyaset yaptığını düşünen hükümet ne yazık ki
Osmanlı'nın kuruluş devrini değil, ihtişamlı sarayların içinde firavun gibi
yaşanılan Lale Devri'ni örnek alıyor. Küresel güç olma hevesi gözlerini kör
ediyor, kendi topraklarımızda işlenen cürümleri göremiyor.
Mazlumların iktidarı olarak
gelip devletleşmeye başlayan Ak Parti'yi uyarma vazifesi muhafazakar medyaya
düşüyor. Ancak ne İslamcı ne de muhafazakar köşe yazarları hükümeti
eleştirmekten aciz. Her birinin kendine has bir gündemi var. Lanet olsun
hepinizin gündemine. Ulan insan ölüyor, insan. Yıllardır tartışa tartışa
bitiremediğiniz konular ölen çocuklardan daha mı değerli! Kaleminizden akan her
mürekkep damlasının hesabını vereceğinizi unutmayın. Dindar olmadığını itiraf
eden Ahmet Altan kadar da mı vicdanınız yok.
Yoksulların, yoksunların
haklarını savunduğunuzda komünist etiketi yemekten mi korkuyorsunuz? Bırakın
kim ne derse desin. Patronlarınız gazeteden kovsun. Daha az okusun sizi,
ısmarlama yazı bekleyenler. Yeter ki onurlu olun, şerefli olun, vicdanlı olun.
Unutmayın: Mazlumların, yoksulların duası size her iki taraf için de yeter...
Öfkeliyiz! Devlete, iktidara,
iktidarlara, medya patronlarına... Velhasıl vicdanı olmayan herkese.
Mehmet Samet Sönmez
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder