Bu Blogda Ara

16 Şubat 2012 Perşembe

Hikâyeler ve Sabahattin Ali - Enes Çelik


Hikayeler eski zamanlarda genelde soğuk kış günlerinde icra edilen insanlarımızın hayallerini,özlemlerini,hayatlarını yansıttığı içinde küçük hayatlar bulunan dinlemesi veya okuması bir hayli zevkli olan anlatılar…

Hikayeler bize bir toplumun günlük ve tarihi yaşamı , mitlerinden bu yana inançlarını , yaşadığı coğrafyayı ve daha bir çok unsurunu yansıtan araçlardır.Özellikle Anadolu’nun hikayeleri bu konuda oldukça zengindir.Anadolu hikayelerinde acı , aşk , şiir , yiğitlik bir arada bulunur Köroğlundan Kerem ile Aslı’ya ve adına nice türküler yazılmış hikayelere kadar böyledir.Anadolu hikayeleri hazin sonlarla biter belki de hikayelerin anlatıldığı zamanlarda halkın mazlumları daha çok sevmesi bu yüzdendir.

Anadolu hikayelerinde şiir öğesinin mevcut olduğunu daha önce belirtmiştim dolayısıyla şiire biraz vakıf hikayecilerin hikayelerini okumak insana daha ayrı bir haz veriyor bu yazarlardan biri de Sabahattin Ali’dir.Sabahattin Ali hikayelerinde kullandığı tasvirlerde bir şiirsellik bir musiki havası yaratır.Sabahattin Ali’nin bir hikayesini incelersek bu konuyu daha iyi farkedebbiliriz.Örneğin; Hasan Boğuldu hikayesini ele alalım öncelikle hikayenin kısa bir özetini yapmak gerekiyor: Hikaye anlatıcının bir yörüğe misafir olmak için yola çıkmasıyla başlıyor.Anlatıcı bir yörük kızının rehberlik etmesiyle yörük köyüne doğru yol alırken hikayenin geçtiği Kazdağı’nın berrak tasvirlerini veriyor, yörük kızının azından çevrenin isimlerini yansıtıyor hikayenin asıl konusu kişilerin Hasan Boğuldu büvetine rastlamasıyla başlıyor.Yörük kızı tarafından Hasan Boğuldu İsminin nereden geldiği konusuyla ilgili içinde koşmalar olan klasik bir Anadolu hikayesi anlatılıyor.Hikayede anlatılmak istenen ovalı Hasan ile dağlı Emine’nin farklarından dolayı sonlarının hazin bitmesidir.

Sabahattin Ali’de ressamlara has olan özellikler mevcuttur ve bu özellikleri bu hikayesinde ustalıkla kullanmıştır.Onun bu bakış tarzı hikayeye ayrı bir zenginlik katmaktadır.Hikayede ‘’aşk’’ ,’’tabiat’’ , ’’ölüm’’ konuları üzerinde durulmuş yazar bunları yaşanılan durumun doğal şartları içerisinde birleştirmiştir.

‘’Maddi şartlar insanların yaşayış tarzlarını örf ve adetlerini yatin eder’’ fikrini Marx da görürüz bu fikir hikayede de mevcuttur fakat hikayede Marksist bir probaganda olduğunu hissetmeyiz.Bu durumun örnerğini hikayenin kahramanlarından eminenin sözüyle şöyle görebiliriz:

-Hasan, ovada büyüyen dağda yapamaz…Dağın suları serindir ama yolları sarptır.Kar altında odun kesmek bahçeye bostan ekmeğe benzemez.Benim erim diye götürdüğüm adamı obamın yiğitleri kınamamalı’’

Hikayede dikkat edilmesi gereken ayrı bir husus hikayenin kahramanlarından Hacer ve Emine’nin kendi şiveleriyle konuşmamalarıdır.Bu durumu Sabahattin Ali’nin muhtevaya daha çok önem vermesine bağlayabiliriz nitekim muhteva bakımından şiveye çok fazla ihtiyaç duyulmaz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder