Sezai
Karakoç ve Diriliş. Birbirinden ayrı düşünemeyeceğimiz iki
kelime. Hep unuttuğumuz, beynin kalbe, kalbin beyne hep
hatırlatması gereken iki kelime. Eğer Sezai Karakoç yaşıyor mu
diye bir soruya muhatap kalıyorsak her daim hatırlatmamız gereken
iki kelime. Ve yine üstatla diriliş yayınlarından çıktıktan
sonra, tramvaya binmek üzere yöneldiği anda içinde kaldığı
hengame ve hak etmediği arsız muamale… Karşılaştığım bu iki
tablo ne kadar acıysa, bir başka Sezai, Halil Sezai’nin günümüzde
Karakoç’dan daha muteber kabul edilmesi o kadar acıdır. Aslında
en muteber erkek sanatçısının Zeki Müren, en muteber kadın
sanatcısının Bülent Ersoy, en ünlü show programcısının
Huysuz Virjin olduğu bu ülkede*; Halil
Sezai’nin, Sezai Karakoç’dan daha muteber kabul edilmesi pek de
şaşılası bir durum değildir. İşte tam bu noktada Güven
Adıgüzel’in Sezai Karakoç için yazdıklarına dikkat kesilin
derim: ‘‘
Beyler! Siz iki kere ikinin / dört ettiğini mi zannediyorsunuz
hala? / Sezai Karakoç yaşıyor diyorum size!’’
İçinde
bulunduğu kritik tarihi ve durumu, Mehmet Akif’in durumundan
farklı görmeyen, Mehmet Akif’i biten bir dönemin son savaşçısı,
kendisini de başlayan bir dönemin ilk savaşçılarından gören
bir büyük Hakikat Savaşçısı. Mehmet Akif’in savaşı, koskoca
bir devletin ayakta kalma savaşı. Sezai Karakoç’un ki ise; yeni
bir dönemin, öze dönüşün, yeniden dirilişin ve doğruluşun
savaşıdır.
İşte
bu savaşcı: Gün gelir; dergi çıkarır. Bir davanın
savunuculuğunu buradan yapar. Gün gelir şiir yazar; ‘ Hızır’la
kırk saat’ buluşturur bizleri. Belki de biz balkonda kahvaltımızı
yaparken, o; ‘şezlongunuza uzanır ölü’ der ve alnından
öpmeye gider evleri balkonsuz yapan mimarların. Geleneğin hiçe
sayıldığı bir dönemde Mona Roza diyerek gül imgesini yeniden
hatırlatır insanlara. Ama biz türlü senaryolar uydurarak sadece
Mona Roza’dan ibaret sanırız onun şiirlerini. Ve tabi ki Sezai
Karakoç duruşunu bizlere en iyi anlatan şiirlerinden bir tanesi:
‘Masal’ şiiri. ‘Doğu’nun yedinci oğlu’ olarak ‘
gömülmek istiyorum buraya hiç değişmeden’ diyerek haykırdığı
şiir…
Gün
gelir parti kurar; meydanlara iner ve ‘kutlu millet geleceğini’
anlatır. Gün gelir; konferanslar verir; ‘çıkış yolunu’
gösterir. Tarihin her kritik döneminde olduğu gibi mütefekkirler
düşüncelerini söylerler ve giderler. Ve arkadan gelen bir nesilde
bunu uygular. İşte Sezai Karakoç’un bu topraklarda beklediği
onun en büyük mefkuresi bu nesil: Diriliş Nesli’dir. İşte bu
topraklar yağmurun – Sezai Karakoç’un- kıymetini anlayacak;
fakat o yağmur bir gün yağmayacak. İşte o zaman toprağın
çatlak dudakları hep kuru kalacak. Kup kuru kalacak. Tıpkı şimdi
dudaklarımızın kup kuru kaldığı gibi… Tıpkı şimdi bu
toprakların, o yağmura susadığı gibi… Ve şimdi; Allah’ım,
bize yağmur ver. Bize yağmur ver…
Burak
Tekiner
*Hakan
Albayrak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder