
İnsanoğlu sevmek fiilini boşuna eylem olarak hayata geçirmez. Bir şeyde kendisinden ufakda olsa parçacıklar buluyorsa o şeye karşı hisleri yoğunlaşmaya başlamıştır. Sevmek fiili de dünyanın en asil eylemlerden biridir. Dünyada öyle bir yerdir ki birçok şeyi insanoğluna sevdirir. Annesini, babasını, bir kızı, çiçekleri, sokakta oynayan herhangi bir çocuğu sevebilir. Örneklerimizi giderek de çoğaltabiliriz ve bunları severken de çok farklı nedenleri vardır. Bir futbol takımına veya bir kıza birbirinden çok farklı sebeplerle bir şeyler hisseder. Dünya denen gezegende yaşayan biri olarak ben de baya bir şey seviyorum. Yalnız bu yazımda ‘gece’ye olan sevgimden bahsedeceğim.
Evet gece denen olguyu baya seviyorum. Düşünüyorum da gündüzü sevmiyor muyum diye, gündüzü de seviyorum fakat gecenin bana hisssettirdiklerini gündüzde bulamıyorum. Gece, bir başka oluyor. Her türlü galipsiniz. Bence gece denen olgu en çok da bir şehre yakışıyor.
Şehir, insanoğlundan bir çok şeyi alır götürür. Bunu hepimiz şehirli olarak biliriz. O kadar hızlı bir akıntı içerisinde yer alırız ki bazen kendimizi bile unutmuş oluruz bu hengamenin içinde. Ama şehirde gece olunca ve karanlık çökünce ne kadar da güzel oluyor. Gün içerisinde yaşanan o hengameye güneş batınca, hava kararmaya başlayınca şöyle bir ara verir ve çoğumuz dört duvar arasına çekiliriz. Şehir şöyle bir sessizleşir, deniz durulmaya başlar ve kimsesizler için bank nöbeti başlar. Kur’an’a dikkat ettiğimizde de geceye yeminle başlayan birçok ayet yer alır. Gece, aynı zamanda mahremiyettir. Bütün kusurları, günahları örter.
Ben hava kararınca şehrin toplu taşıma araçlarında yolculuk yapmayı ayrı bir seviyorum. Yalnız bu yolculuk yoğun olmayacak hatlarda olmalı. Yani bindiğim toplu taşıma aracı çok kalabalık olmamalı ve illa ki cam kenarı oturacak bir yer olması gerekir. Bazen böyle yolculuklarla nasipleniyorum. Yol hiç bitmesin istiyorum. Cama kafayı dayayıp şehri, ışıklarla aydınlanmış bir şekilde izlemek çok keyif verici. Yollarda insan manzaları görürsünüz. İşten çıkmış bir an önce eve gitmek isteyen ya da akşamı birlikte geçirmek için toplanmış genç bir grup insan görmemeniz kaçınılmazdır. Her köşebaşı karanlık havada daha bir güzeldir.
Geçen akşam yine bir yerden dönerken böyle mübarek bir yolculuk ile keyiflendim. Henüz gece yarısı olmadan yol kenarında bir minibüs durdurdum ve hemen atladım. Sadece iki yolcu vardı ve benim için vazgeçilmez olan arka beşlinin sol tarafındaki cam kenarına kuruldum. Camdan şehri izlemeye koyuldum. Fon müziğim, şoförün teyibinden çalan Ferdi Tayfur parçaları oluyordu. Ortam son derece müsait hemen düşüncelere dalabilirdim. Öyle de yaptım. Geceyi düşünmeye başladım. Bir süre sonra minibüsteki iki yolcu indi. Bundan sonra tek yolcu olarak devam edecektim. Bir lunapark kenarından geçiyoruz, lunaparkın parlak ışıkları beni cezbediyor. Geceyi, İstanbul’u, edebiyatı, insanları, ideolojileri düşünüyorum. Bir türlü işin içinden çıkamıyorum. Karar kılıyorum ve sadece geceyi düşünüyorum. Allah’a şükrediyorum. Biraz şair ruhluysanız şiir yazmamak için hiçbir sebebiniz yok. Yolculuğum bitiyor. Asfalta adımımı atıyorum. Uzun caddede yolu ortalayarak yürümeye başlıyorum. Bir şeyi daha çok sevdiğim aklıma geliyor. Upuzun caddede tek başınıza yolu ortalayarak yürümeyi de çok seviyorum. Hele müzik eşliğinde bir başka oluyor. Şehre meydan okurcasına ve mümkün olduğu kadar artistçe bir yürüyüş bazı kavramları yerli yerine oturtuyor.
Not: Bu yazı kurtubadergisi.com adlı internet sitesinde yayımlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder